ANNE FRANK VE HATIRA DEFTERİ'NE DAİR BİRKAÇ SÖZ

Benim için okuması zor bir kitap olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum. Kitap, on üç yaşındaki Anne Frank’in hatıra defterine yazdığı anılarından oluşturulmuş. Nazi döneminde toplumsal yapıdaki değişimi ve bu değişimin kendisi ve ailesi üzerindeki etkilerini anlatıyor daha ilk sayfalarda. Yakın hissettiği bir arkadaşı bulunmadığı için hatıra defterine yazmaya karar veriyor; işgal sırasında saklanmak zorunda kaldıkları gizli bölmede de tek arkadaşı hatıra defteri oluyor. “Öldükten sonra da yaşamak istiyorum.” yazıyor bir yerde; dileği gerçekleşiyor aslında. Anne Frank artık ölümsüz. Yüzlerce dile çevrilmiş hatıra defteri milyonların yüreğini sızlatıyor; çeşitli tiyatro oyunlarının konusu oluyor kendisi.



On üç yaşında tuttuğum günlükle kıyasladığımda; Anne Frank’ın kaleminin yaşına göre ne kadar güçlü olduğunu anladım. Erken yaşta yaşadığı birçok acı; on üç yaşındaki çocuğu, on dört yaşındaki bir yetişkine çeviriyor. Yaşasaydı hayallerindeki gibi iyi bir gazeteci ya da yazar olacağından şüphem yok. Belki de o dönemi en iyi anlatan romanı yazacaktı.

Kitaptaki tasvirleri daha iyi anlamak adına Anne Frank’in iki yıl boyunca saklanmak zorunda kaldıkları gizli bölmenin fotoğraflarına baktım. Kimi zaman savaş şartlarının getirdiği gerilim ile bölme içinde yaşayan aileler arasında çeşitli gerilimler yaşandı. Savaş durumunda her gün yüzlerce insanın öldürüldüğünü radyolarda dinlemek zorunda olmak, her gece "acaba gestapo bizi basacak mı?" diye korkuyla yataktan uyanmak, duyulan her ses sonrası korkudan titremek, kimi zaman yiyecek bir şey bulamamak... Biz bu şekilde nasıl yaşanır bilmiyoruz. Umarım ki hiçbir zaman da öğrenmek zorunda kalmayız. Bu kitabı tavsiye etmemin en büyük sebebi de bu. Yaşamadan yaşamış kadar olmak için. Eserde ekleme hiçbir şey yok, küçük bir kızın içini döktüğü satırlardan oluşuyor. Belki de bu yüzden savaş zamanını anlatan en yalın ve en çarpıtıcı eserlerden biri olarak gösteriliyor.


Günlükte Karşımıza Çıkan İnsanlar
Birinci Dünya Savaşı'nın kaybeden tarafında yer alan Almanya, yüklü bir savaş tazminatı ödemek zorunda bırakıldı. Hiperenflasyon meydana geldi; kağıt paraları değersizleşti. Öyle ki ısınmak için o paralar yakılmaya başlandı. Aynı dönemlerde işsizlik artış eğilimi gösterdi, işsiz kalan Alman halkı Hitler'in partisini iktidara taşıdı. Yenilginin ve ülkenin halinin tek sorumlusu olarak Yahudi'leri gördüler. Bu nefret; İkinci Dünya Savaşı'na, milyonların ölümüne ve bir ırkın soykırımına yol açtı. O milyonların içinde kim bilir kaç tane parlak insan vardı. Kimisi büyüyüp önemli bir insan olacaktı, kimisi bir hastalığa çare bulacaktı belki de... Ama olmadı.

Savaş, ırkçılık, soykırım; geçmişte milyonlarca insanın hayatını kararttı. Anne Frank da bu insanlardan sadece birisi. Bu kitap da insanlara bir ders olsun; bir daha böyle acılar yaşanmasın diye basıldı; fakat henüz değişen bir şey yok. Eserde empati kurmadan okumayacağınız tek bir cümle yok. Okuduklarımız kurgu değil; hepsi bizzat yaşanmış olaylar. Bu da eseri daha çarpıcı yapıyor. Hayat dolu bir kızın sayfa sayfa ölüme yaklaşmasını okuyoruz aslında. Birçok yerde gelecek ile ilgili planlar yaptıklarına şahit oluyoruz; fakat ne yazık ki bir çoğu savaşın bitimini göremiyor. Küçük Anne de bunlardan biri. Gizli bölmelerinde baskın yiyorlar; her biri farklı toplama kampına gönderiliyor. Bulunduğu kampın kurtuluşundan iki ay önce de yakalandığı bir hastalık nedeniyle hayata gözlerini yumuyor. Anne Frank birçok insan için bir sembol. Herkesin okuması gereken bir eser.



"Her şeye rağmen, insanların kalben iyi olduğuna hala inanıyorum." Anne Frank (1929-1944)
Emel

Yorumlar